[vc_row][vc_column][vc_column_text]Paris, Londra, New York, Berlin, Amsterdam, Roma…. Batı Medeniyetinin kültür ve sanat anlamında bugündeki seviyeye ulaşmasında bu şehirlerin hem ruhları hem de sakinlerinin hepsi çok büyük katkılar sağlamıştır elbet. Ancak konu görsellik ve özellikle de tasarım olunca, herkesin aklında bir yer gelecektir. İspanya’nın en renkli mücevheri Barcelona.
Barcelona’yı Eski Kıta’nın diğer kültür-sanat başkentlerinden farklı kılanın tam olarak ne olduğunu tarif etmek güç aslında. Ancak bu durum kesinlikle Barcelona’nın farklılığının ve etkisinin barizliğini azaltmıyor. Aksine bu farkı daha esrarengiz, hatta mistik bir anlamla zenginleştiriyor. Herkes bu şehrin “değişik”liğinin farkında ancak bu benzersizlik şehirle o kadar iç içe ki, meydanlarındaki heykellerin her birine, sokaktaki gitarcıların çaldığı notalara, kaldırım taşlarına o kadar sinmiş ki artık şehirden farklı düşünülemez bir olgu haline gelmiş.
Şehirde yarım saatini geçiren herkes, bu büyülü kentin Gaudi’yi, Miro’yu nasıl etkilediğini ve Picasso’nun kendini neden en fazla burada “evinde” hissettiğini anlamaya başlıyor zaten. Özellikle Gaudi ile son derece çalkantılı ama bir o kadar verimli bir ilişkisi olmuş Barcelona’nın, bu çok belli. Çünkü her sanatçı gibi Gaudi de şehrin tılsımından etkilenmiş ve eserleriyle o tılsımın daha da etkili çınlamasını sağlamış. Gaudi’nin Gaudi’liği içinde Barcelona’nın etkisi tartışılamaz. Aynı şey tam tersi için de geçerli. Şehirde Gaudi’nin veya onun etkilediği bir başka sanatçının imzasını görmeden 10 dakika bile geçiremiyorsunuz. Gaudi’yi tanıyanlar, bunun şehri nasıl bir renk ve hareketlilik kattığını gözünde canlandırıyordur, tanımayanları ise tanımaları için acilen Barcelona’yı görmelerini tavsiye ederiz ☺
Şehrin hem antik dokusu ise tarihine göre yeni sayılabilecek olan sürrealist katmanıyla o kadar kusursuzca çelişiyor ki, bu çelişki bir uyum hissiyatı yaratıyor. Öyle ki bilmeyen biri, Barcelona’yı Gaudi’nin hayallerinde canlandırdığı gerçek olmayan bir şehir olarak düşünebilir.
Şehrin kültür membası, en çok da sanatçıları kendine çekiyor haliyle. Dünyanın dört bir yanından yüzlerce kreatif beyin, bu kaynaktan yararlanmak ve şehirin sunacağı sayısız ilham dalgasından yararlanmak için buraya akın ediyor. Bunlardan ikisi de Marco Palomeque ve Fran Aniorte olmuş.
İki tasarımcının, en vurucu eserlerini Barcelona havası ve ruhuyla çevrenlenmişken verdiklerini anlamaları çok da uzun sürmemiş. Karaca’nın uluslararası tasarım ekibinin de önemli parçalarından olan ikilinin çalışmaları, Barcelona’nın ılık rüzgarını içinde saklıyor.
Daha önce varlığından haberdar bile olmadığınız renkler, yıllar geçirilse de tam olarak öğrenilemeyecek zenginlikte bir kültür ve ezber bozan, algı yıkan bir tasarım anlayışı… Şehrin size vadettikleri. Ve bu vadedilenler, Barcelona’daki vizyonerler ve sanatçıların kendi ortamlarına kattıkları değer ve ilhamla her geçen gün artıyor.
Yorum yap
Yorumları gör